10 Mart 2010 Çarşamba

Kırık.

Hava çok güzeldi.. ama üstümde beni sıcak tutan siyah pardesüm vardı... Heryer sarı ve turuncu renklerdeydi . çok kalabalık biyer. Nerde olduğumu hatırlamıyorum yanımdan geçen gözlüklü, çenesi sivri olan kahverengi deri ceketli adama "neredeyiz?" diye sordum. adam bana "Denizfenerine gitmek zorundayım beni tutamazsın" dedi biraz saldırgan bir sesle. ve hızlı hızlı yürümeye başladı "Engel olmak istememiştim!" diye bağırdım adamın arkasından. yağmur yağıyordu ben fark etmemiştim. sokağın karşısında şemsiyeli bir kalabalığın ortasında sarışın ve güzel dudaklı bir kadın bana bakıyordu. bende ona bakıyordum. Elimi salladım. Hala bakıyordu, sanırım sinirliydi.

"uyan"



"UYAN!"

AAH! Dedim kendimi tutamayıp. Midem bulanıyordu ve başım inanılmaz çok ağrıyordu. Emliyet kemerini çıkarma tuşuna bastım ve kafamıın yere çarptığını hissettim. Ama canım hiç acımadı. Suratımda ve ellerimde soğukluk hissediyordum. Kalktım ve üstümdeki karları temizledim. Sonra bi anda aklıma geldi, arkama dönüp en çok değer verdiğim 67 model ss Camaro'mun 45 derecelik bir eğimle önden bir direğe çarpmış bi şekilde durduğunu gördüm. Ne düğüneceğimi bilemedim, ne olduğunu hatırlamıyordum "hayır hayır" dedim kendi kendime "hayır bebeğim ne oldu sana" dedim arabaya doğru. Arabamın önü darmadağındı. Küfürler yağdırıyordum. açık olan kapıdan içeriye doğru uzandım. Sürücü koltuğu ve yanındaki koltuk arasındaki kompartmanı açtım, ama neden açtığımı unuttum. Öylece bakıyordum içindekilere. önce sigaramı aldım, sonrada cüzdanımı, kendi kendime düşündüm. Eğer uzun bi yol gidecek olmasaydım cüzdanımı oraya koymazdım. nekadar süredir yoldaydım ki? Batonumu gördüm. kendini bişey sanan orospu cocukları için arabamda bulundurduğum batonu. onuda yanıma alıp ceketimin iç cebine koydum. ozaman siyah deri ceketimi giydiğimi fark ettim. "N-nasıl?" dedim kendi kendime. Kafam karışmıştı. Kompartmanda saçma sapan bikaç kağıt ve gereksiz şeyler vardı. kapattım ve cebimden cep telefonumu çıkarttım. Camı tamamen kırılmıştı. açılıp açılmadığını göremiyordum bile. Dahada sinirlenmiştim. "Yeter Artık" dedim kendi kendime.

Birden önümden gelen bir şangırtı sesi duydum. Elimi cekedimin içine soktum ve "HEY!" diye bağırdım. Sanki birisi sessiz bişekilde koşmaya çalışıyordu. sese doğru hızlı bir şekilde gitmeye başladım. sağımda 2 tane apartman solumdada arabanın çarpması yüzünden yamuk bir şekilde duran metal telden çitler. Apartmanın köşesine geldim ve tam döndüğüm de kafasında kırmızı bir taç olan küçük bir kız bana çarptı. "Lütfen benim burda olduğumu ona söylemeyin! lütfen!" dedi ve tam tekrar koşmaya başlayacakken omzundan tuttum ve geri çevirdim. "Kimseye bişey söylemeyeceğim merak etme." dedim. Pek ikna olmuşa benzemiyordu. "Ne oldu sana? ailen nerede?" dedim. "bırak beni bırak!" diye bağırıp kaçmaya başladı. "peki ozaman" dedim. ve kızın geldiği yere doğru yürümeye başladım. hiç biyerin ışığı yanmıyordu sadece sokak lambaları vardı etrafı aydınlatan. "el feneri" dedim kendi kendime. Biraz ilerde benzin istasyonu gördüm. Oraya doğru hızlıca yürümeye başladım. biraz yakınlaşınca içeride kimse olmadığnı farkettim. "Bu ne artık sikicem yeter ya!" dedim gayet sesli bi şekilde. Aptal bi şekilde sağa sola bakarken üstünde büyükçe "51" yazan bir cam gördüm ve içerde ışık vardı.

"Sonunda" dedim ve oraya doğru koşmaya başladım. önüne geldiğimde genişce bir bar olduğunu fark ettim. Hızlıca içeri girdim. önce baktığımda boş gibi geldi ama hafif karanlık bi köşeden birinin bana baktığını fark ettim. "Hey." dedim adama doğru. "Merhaba dostum" dedi çok bozuk bir türkçeyle. "Bana yardım edebilirmisin araba kazası geçirdim." dedim. önce "va-" dedi ve sonra "neye ihteyaçın var?" dedi. "öncelikle bir cep telefonuna." dedim "hudosen" dedi ve "tabi" dedi çok hızlı birşekilde. Biraz durdum ondan sonra fark ettim. sanırım kafama darbe almıştım kafam hızlı çalışmıyordu. "Hey man, where are you from?" dedim çok sakin bir şekilde. Kafasını bi anda kaldırıp şaşkın bir şekilde bana baktı. "You wouldnt know" dedi. "Try me" dedim bende ona. "South Ashfield." dedi. "yeah i dont" dedim. Güldü. Telefonunı bana doğru uzattı. Markasını bilmediğim bir telefondu. Telefonu alırken "But that place is in the us rigth?" dedim. "Right" diye cevap verdi. sanırım pek konuşası yoktu. "Thanks" dedim "You got it" dedi oda. Telefon elimde tuşlara basarak camın önüne doğru gittim. solumda bar vardı. sağımdada duvara yaslanmış birkaç tane masa ve sandalye. eski sevgilimi aradım. "Efendim?" diye açtı telefonu. "Hey" dedim bende "Sesinin tonu değişti ve "Ne var?" dedi. "Kaza yaptım. beni gelip alabilirmisin lütfen yada birisine söyleyebilirmisin beni alması için" dedim. Bi anda sesi telaşlandı. "Nerde? Noldu iyimisin?" dedi "Ne olduğunu hatırlamıyorum dedim." "Nerdesin? dedi. "Evet!" dedim bende. "Nerdeyim ben" diye bağırdım arkamdaki yeni tanıştığım adama."Bodrum!" diye geri bağırdı bana. "Bodrum" dedim bende telefondakine. "Bodrum?" dedim tekrardan. biraz bekledim ama telefondan hiç ses gelmedi "alo? alo? ordamısın?" dedim ve telefona baktığımda gördüm ki telefon kapalı duruyor tuşlara bastım ve hiç bişey olmadı. bikaç küfür ettim ve dönüp "fucking cell's dead!" diye bağırdım. "What can i do? I have to go recharge it. Until than i cant do nothin." dedi. Gidip yanına oturdum, neden oturdun dermiş gibi bakıyordu bana. "What's your name my man?" dedim adama. yakınına gelince suratına daha dikkatli bakabildim.. saçları hafif uzundu alnını kapatıyordu ve saçları gri gibi görünüyordu ama suratı gayet genç duruyordu. üstünde gri-mavi arası bir renkde gömlek vardı. "Henry" dedi yavaşca. "Im Henry"...